Minik ayaklarını pat pat yerlerde vuruyordu Iris. Bugün çok işi vardı ilk günü olmasına rağmen. Dün neredeyse bugün gireceği dersleri düşünmekten uyuyamamıştı. Mutluluk ve heyecanda vardı tabi bu işin içinde, o obez ve arkadaşı ile ayrıldıklarına çok sevinmişti. Biri için Seçmen Şapka Gryffindor diye bağırırken diğerine Hufflepuff demiş, sonra Iris oturduğunda ona tam duymak istediği şeyleri söylemiş ve Slytherin diyip bitirmişti. Tabi ki biliyordu Slytherin ya da Ravenclaw olacağını ama yine de onaylandığı için sevinmişti işte. Şimdi ise ilk dersine doğru yürüyordu, kahvaltısını yeni bitirmişti. İlk dersi, sevgili iksir.
Kucağında zar zor tuttuğu kocaman bir iksir, bir tılsım bir de bitkibilim kitabı duruyordu, bugünkü bütün dersleri. Birde sanırsa gece yarısı astronomiye giriş vardı, ama o akşam yemeğinden çok sonra olduğu için odasına uğrayacağından emindi, onu almamıştı.
Zindanlara indiğinde kokusunu içine çekti. Tamam, nedense güzel olmasını bekliyordu ama küf ve nemle karışmış değişik bir koku vardı ve bu, küçük burnuna o kadarda güzel gelmemişti. Koku burnuna dolar dolmaz nefesini tutmuş, derin bir nefes almayı bırakmış ve normal solumaya geri dönmüştü. Her neyse, bir an önce iksir profesörünü ve üst sınıflardan duyduğu bina sorumlusunu görmek istiyordu.
Doğru odayı bulana kadar biraz zindanlarda gezdi küçük kız. Bir süre gerçekten gezmek için, bir süre kaybolduğu için. Neyse ki vakit vardı. İksir dersliğini bulduğunda, bulabildiğine şükretti, çünkü kolları kitaplar yüzünden ağrımaya başlamıştı bile. Loş odaya girdi ve ön sıralardan birine doğru seğirtti. İksir profesör oradaydı, arkasını dönmüş bir şeyler yazıyordu. Koyu kahve saçlıydı ve uzunca boyluydu, dün gördüğü profesörlerden bir kaç tanesini aklından geçirdi, ama ilk seferde çıkaramadı. Ta ki kadın arkasını dönene kadar.
- Günaydın profesör.
Dedi gözleri kocaman açılmış bir şekilde. Vampirifrit diye bağıran kadındı bu. Zavallı kadın, öyle bir şeyler karşılaşmak durumunda kaldığı için çok çekmiş olmalı, uykusuz ve yorgun görünüyordu. Yazması bittiğinde sınıfın bir çoğu dolmuştu. Son gelen Ravenclawlı bir kız yanına oturmuştu ama sadece ona bir tebessüm atıp göz teması kurmuş, hiç bir şey demeden önüne dönmüştü.
Profesör önce kendini tanıttı. Adı Hestia Petrasovaydı, (Petrasova dünkü Gryffindorlu profesörün ismi değil miydi?) ve iksirleri seviyordu. Sevmek sözcüğünü ilk defa bu kadar sert bir ses tonuyla kullanan görmüştü (Babası dışında). İksirler hakkında düşündüklerini söylediğinde, Iris gözlerini açtı, tamda böyle düşünüyordu o da! İksir yapmak kadar zevkli bir şey yoktu, annesiyle yaptığı iksirleri hatırlıyordu, inanılmaz eğleniyordu. Mükemmel konuşmasından sonra aptal öğrencinin biri kıkırdadı, Profesör Petrasovada onun ensesine bir şaplak attı. Evet, bu kadını kesinlikle çok seviyordu. Profesör, öğrencinin üstünde iksiri deneyeceklerini söyledikten sonra iksirden bahsetmeye geçti, Iris ise getirdiği kitabı açıp, kenarlara hararetli bir şekilde not almaya başladı.
-Bugün ki konumuz Çene Kilitleyen İksir, kendisi 1946 yılında Arnavut İksir Araştırmacısı Charlene Edgari tarafından icat edildi ve çeşitli alanlarda kullanıldı. Veritaserum yutma riskine karşı şüpheli durumlarda kullanmak için yanında taşıyan seherbaz veya kara büyücülerden tutun da karşısındaki artık susturmak isteyen bıkkın büyücülere kadar bir dönem popüler oldu, özellikle 80'li yıllarda. Şimdilerde o kadar meşhur olmasa da müfredatımızda olan bir iksir. Kitaplarınızın on beşinci sayfasını açın, tahtada özet adımlar mevcut. Ders sonunda beğendiğim bir iksiri az önceki paçoz üzerinde deneyeceğim ve rengini mercana yakın herhangı bir renkte tutturabilen herkesin binasına puanlar vereceğim. İyi şanslar!
Hızlı bir şekilde kitabının 15. sayfasını çevirdi. Önünde duran malzemelere ve kazana baktı. Bunu yapabilirdi. Önce, teker teker bomüzümlerini alıp havanına attı. Tahta sapını kavradı ince elleriyle ve gücü yettiğince dövmeye başladı. Bir, iki, üç. Kendini bir süreliğine buna kaptırdı, neredeyse hiç bomüzümü kalmayana kadar dövdü. Eline bi tane süzgeç geçirdi ve minik bir kasenin içine sıvısıyla kalan posasını ayırdı. Ahtapot tozunun olduğu minik kabı eline aldı bomüzümü sıvısının olduğu kaseye bir miktar döktü. İçine yeterince döktüğüne dair bir his doğduğunda onu da kenara koydu ve taht bir kaşıklı sıvıyla tozu karıştırmaya başladı. İkisi iyice karışana kadar iyice kaşıkla oynadı ve ardından kasedeki sıvının hepsini kazana döktü. Kaseyi iyice sıyıdıktan sonra kazanın altını yaktı. Ara ara ısıyı düşürüyor ve arttırıyordu, böylece sıcaklığın orta seviyede kalmasını sağlıyordu. Ateşi harlı olamayacak şekilde bıraktı ve havanını hızla yıkadı. İçinde bomüzümlerine dair bir şey kalmadığından emin olduktan sonra kaplumbağa kabuklarını içine atıp onları da dövmeye başladı. Bomüzümlerine göre bu daha zor bir işti, kaplumbağa kabukları tahmin ettiğinden daha sertti. Bir yandan gözleri kazana gidiyor, bir süreliğine yine kısıp açıyordu ateşin altını. Kaplumbağa kabuklarını iyice ezdiğinden emin oldu, havanın ucunu çıkarıp temiz bir kaşıkla şöyle bir içini kontrol etti ve kazanındaki sıvının kaynamasını bekledi. Bu biraz zaman alıyordu çünkü zaten ateş harlı değildi. Bir kaç dakika daha bekledikten sonra kazanın üstündeki buhar, mora çalmaya başladı, ama hala lila gibiydi. Biraz daha beklemeye karar verdi ve yaklaşık otuz saniye sonra, istediği kıvama varmıştı. Ateşi kapatıp büyük tahta kaşığı kazanının içine daldırdı ve sağat yönü olduğuna emin olmak için kolundaki saate bir göz attı. Bir kere kaşığı saat yönünde çevirip, hızlı bir şekilde kabukları kazanın içine boşalttı. Beş kere daha çevirdi, bu sefer karışım koyulaştığından, biraz daha zorlaşmıştı işi. Beş olduktan sonra kaşığını bıraktı ve masasının üstüne bıraktığı asayı çıkarıp kazanının üstünde salladı, sonunda hafifçe kazana dokundurup geri masanın üstüne koydu. Kazanının içine hafifçe eğilip baktı, doğru rengi tutturup tutturmadığından emin değildi, bunun için profesörü beklemeye karar verdi ve gördüğü rengin mercan olması için Salazar ve Rowenaya için güzel kelimeler söylemeye başladı.